Seung-jun Yi, 2014, South Korea / Güney Kore, 100′
Künye
Editing: Seung-jun Yi
Photography: Seung-jun Yi
Music: Andreas Miranda
Sound: Andreas Miranda
Sinopsis
Sağır ve kör doğmuş olsanız hayat nasıl olurdu? 19 yaşındaki Güney Koreli Yeji zar zor iletişim kurabiliyor. O ve annesi senelerdir beraberler; ama Yeji en sonunda körler için özel bir okula kabul edildi. Yeji ve annesi birbirine çok yakın olduğu için bu ikisi adına da gergin bir dönem. Ne de olsa kızının arabada olmaktan ne kadar hoşlandığını ve denizdeki ağırlıksızlık hissini ne kadar sevdiğini bilen tek kişi annesi. Ama gündelik şeyleri Yeji’ye açıklamak zor. Mesela pantolonunu bir anda aşağı indirmesinin sorun yarattığını ya da parmak izi bırakmaktan korkması gerekmediğini bilmesini nasıl sağlayabilirsiniz ki? Duvardaki sinek tekniğiyle çekilmiş bu belgesel, Yeji’nin gündelik hayatını kayıt altına alıyor ve bizler daha ilk sahneden hayatın ne kadar garip olabileceğini görüyoruz. Temel duyulardan yoksun olmak en sıradan meselelerin bile zorlu bir hal alabileceği anlamına geliyor: bazı şeyler daha yoğun deneyimlenirken, bazıları deneyimlenmiyor bile. Yeji’yi güvenli çevresinde izlerken bir yorum duymuyoruz. Onun yerine Yeji’nin annesini, engelli kızını çevreleyen deneyimler, korkular ve rüyalardan bahsettiği günlüğünü sesli bir biçimde okurken dinliyoruz.
Teresa Camou Guerrero, 2015, México / Meksika, 85
Künye
Editing: Juan Manuel Figueroa Mondragón
Photography: Aldo Hernández Flores
Music: Raúl Vizzi
Sound: Daniel Sánchez Caballero
Sinopsis
“Sunu”, küçük, orta ve büyük çaptaki Meksikalı mısır üreticilerinin gözünden tehdit altındaki kırsal dünyaya dair farklı öyküleri bir araya getiriyor. Film, insanların özgür kalmaları konusunda kararlı olmaya, toprağı işleyip onun sunduğu ürünleri almaya, kültürlerine ve maneviyatlarına sadık kalmaya teşvik edildikleri bir ülkenin kalbine yolculuk ediyor. “Sunu”, mısır ve mısırın hayat verdiği her şeyin nasıl sonsuza dek kaybedilebileceğini gözler önüne sererken dünyadaki çiftçiler ve yakında harekete geçmezlerse seçim yapma yetilerini yitirebilecek şehir sakinleriyle cömertçe dokunmuş basit ve gönülden mesajlar paylaşıyor.
Su Rynard, 2015, Canada/France, 90
Künye
Editing: Eamonn O’Connor, with additional editing from Sally Blake, Carole Larsen
Photography: Armar Arhab, Daniel Grant, with additional photography from Laurent Charbonnier, Joshua See, Christopher Romeike
Music: Phil Strong
Sound: Jason Milligan, Dominque Kerboeuf
Sinopsis
Su Rynard’ın geniş kapsamlı ve düşündürücü belgeseli “The Messenger” (Ulak), kuşlarla olan köklü bağımızı irdeliyor ve ötücü kuşların belirsiz kaderinin bizim kaderimizi de yansıtabileceği konusunda bizleri uyarıyor. Kutupaltı ormanının kuzey eteklerinden Türkiye’deki Ağrı Dağı’nın tabanına oradan New York’un sokaklarına uzanan “Ulak”, bizleri ardıçları, büveleri, sarı asmaları, tangaraları, kocabaşları ve uçan başka pek çok müzisyeni mahveden, insan eliyle yaratılmış tehlikelerin dikkat çekici çeşitliliğiyle karşı karşıya getiriyor. Söz konusu bu tehlikeler arasında avlanma, ışık kirliği, yüksek binalarla çarpışma, boru hatları, böcek ilaçları ve kuşların göç ortamlarının yok olması bulunuyor. “Ulak”, bir açıdan ötücü kuşların birçok kıtadaki toplu yok oluşunun ve bu yok oluşu tersine çevirmeye çalışanların ustalıklı bir hikâyesi. Belgeselde de görünen, bu alandaki uluslararası uzmanlardan Dr. Bridget Stutchbury’e göre elli yıl önce göklerimizi dolduran ötücü kuşlardan nerdeyse yarısını kaybetmiş olabiliriz bile. “Ulak” bir başka açıdan ise merak uyandıran, görsel açıdan nefes kesici, üç perdelik bir duygusal yolculuk. Dokunaklı mesajını umutlu notalarla ve ötücü kuşların bizlerin kendi ruhlarımızı ifade edişimiz üzerindeki etkisine dair benzersiz bakışlarla bir araya getiren bir yolculuk bu. Mesela Alman bir besteci, DJ ve kuş izleme meraklısı olan Dominik Eulberg kuş seslerini pürüzsüzce tekno müziğe katıyor ve bizleri Wagner ekolüne ait bir operada kuş ötüşlerinin kullanımıyla tanıştırıyor. “Ulak” ayrıca kuşların göç yolculuklarına taze bir bakış atarak “kuş bakışı” görme yetimizi genişletiyor. Dr Martin Wikelski binlerce kilometre boyunca kuşları tek tek takip eden yeni uydu teknolojisinin mucizelerini paylaşırken, verilerin görselleştirilmiş hali de kuşların aksi halde bilinmeyen ve görülmeyen hareketlerine zarif bir bakış sunuyor. Fransa’da olduğu gibi kültür çatışmaları görüyoruz: geleneksel bir lezzet olarak görülen, artık nesli tükenmekte olan kirazkuşlarını avlayanlara aktivistler karşı duruyor. Güneydoğu Türkiye’de, Türkiye doğumlu ekolojist ve kuşbilimci Dr. Çağan Şekercioğlu’nun gözünden iklim değişikliğinin kuşlar için bölgedeki önemli bir göç durağı üzerinde yarattığı etkiyi görüyoruz. Dr. Christy Morrissey, Saskatchewan’ın uçsuz bucaksız çayırlarında, tarım arazisi kuşlarının sayısındaki keskin düşüşün ardındaki gizemi açığa çıkarmaya çalışıyor. Morrissey, kuşların sayısındaki düşüşün tartışmasız kanıtının bal arılarını da öldüren aynı böcek ilacı olduğunu ortaya çıkarıyor. Ölümcül Işık Farkındalığı Programı’nın kurucusu Michael Mesure gibi tutkulu ve motive insanlarla tanışıyoruz. Mesure, gökdelen camlarına işaret konulmasında başı çekerek binalara çarparak ölen kuşların sayısında hatırı sayılır bir düşüş yaşanmasına önayak oldu. Üstelik sürdürülebilir bir gelecek için umut var: Kosta Rikalı kahve çiftçileri kuşbilimci Alejandra Martinez-Salinas’tan böcek ilacı olmaksızın, bez örtüler altında kahve yetiştirmenin faydalarını öğreniyor. Gölge veren ağaçlardaki çeşitlilik göçmen ötücü kuşlar için doğal bir yaşam ortamı sağlarken kuşların zararlı böceklere olan iştahı da kimyasal tarım ilaçlarına alternatif sunuyor. “Ulak” en nihayetinde kuşların gezegenimizin ahvaline ve ortak geleceğimize dair neler söyleyebildiği hakkında. Kutupaltı biyologu Erin Bayne’ın sözleriyle: “ Kuşlar olmadan yaşayabilir miyiz? Bunu kesin olarak bilmiyoruz. Doğayla oynarken yaşanan en temel endişelerden biri bu; bir parçayı denklemden dışarı çıkarın, kimbilir belki de o parça en önemli olandır, bunu bilemiyoruz.”
Paolo Pisanelli, 2014, Italy / İtalya, 84
Künye
Editing: Matteo Gherardini
Photography: Paolo Pisanelli
Music: Invidia Project, Donatello Pisanello, Marco Passarani, Bandita, Admir Shkurtaj, fH projex, Dj Brusca, Giandomenico Caramia, Daniel Bacalov, Michele Maraglino, Moustache Prawn, Egisto Macchi, Cannibal Home, Revolvin’ Bridge, Fido Guido, Frank Buffoluto e gli Apecar
Sound: Marco Cataldo
Ssound editing Simone Altana, Daniele Scalio
Sinopsis
“Günaydın Taranto”, kirli hava bulutlarıyla sarılı bir bölgenin içinde yapılan gergin ve tutkulu bir yolculuk. Sürdürülemez bir noktaya gelmiş sarhoş bir şehir. Kömürün çelik üretmek için yakıldığı Ilva’da, hava, toprak ve su patlayıcı Ilya fırınlarından zehirlenmiş durumda. Avrupa’daki en büyük çelik fabrikası olan Ilya, yaklaşık elli yıl önce Taranto banliyölerinin hemen yanına yapıldı. Taranto sakinlerinin öfke ve rüyalarına eşlik eden ise gidip gelen bir göçmen radyo, filmin ritmini imleyen ve gerçekliğin kıyısında vuku bulan olayları takip eden dijital bir sinema gözü.
Sai Kong Kham, 2014, Myanmar, 30
Künye
Editing: Zaw Win Htwe
Photography: Khin Maung Kyaw
Music: Diamore
Sound: Sai Kong Kham
Sinopsis
“Bu Toprak Bizim Topraklarımız” Myanmar’daki beş çiftçinin hayatını takip ediyor. Ülke, 60 yılı aşkın bir süre içinde ilk defa otoriter yönetimden demokratik reformlara doğru yönelirken bizler de otoritelerden gelen bir kısıtlama ya da sansür olmaksızın çiftçilerin hayatlarına göz atabiliyoruz. Bu belgesel, üzerinde durdukları zeminin kendisi değişirken çiftçilerin tutunacak bir dal arama mücadelesini yansıtıyor.Kuru Bölgedeki büyüyen bir ormana el konur; kuraklık ağaçların kesilmesine, ağaçların kesilmesi de kuraklığa neden olur. Bu esnada bu kısır döngü başka bir bölgede sürüp gider. Ayerwaddy nehri eskiden müreffeh olan bir ada köyünü yavaş yavaş yok eder; kömür madenleri ve doldurulan araziler, Tigyit’te (Shan Eyaleti) tarım alanları ve köylerin yerini alır. Söz konusu çiftçiler topraklarında süregiden değişimle başa çıkarken hikâyelerini, endişelerini ve umutlarını paylaşır.
Raphael Barth, 2014, Austria, Germany, Ireland / Avusturya, Almanya, İrlanda, 82
Künye
Editing: Matthias Smycka, Alexandra Löwy, Raphael Barth
Photography: Uli Fischer, Philipp Pfeiffer
Music: Karuan
Sound: Jochen Laube, Patrick Veigel, Nils Kirchhoff, Raphael Barth
Sinopsis
“Sonuç” 2004’teki tsunamiyi takriben hayatları bir günden diğerine yeni bir dünyaya sürüklenen eski bir kabileye mensup gençlerin hikâyesi. Tsunamiyi izleyen günlerde tarihin gördüğü en büyük yardım ve kalkınma dalgasıyla şaşkına dönen gençler, şimdi kendi mizah ve gurur duygularıyla küreselleşmiş bir dünyada kendi belirledikleri bir hayat arayışındalar.
Bettina Perut, Ivan Osnovikoff, 2015, Chile / Şili, 80
Künye
Editing: Bettina Perut, Iván Osnovikoff
Photography: Pablo Valdés
Sound: Iván Osnovikoff
Sinopsis
Surire tuz çanağı, deniz seviyesinden 4300 metre yükseklikte Şili platosunda, Bolivya sınırında bulunur. Çanağın çevresinde, bölgede Aymara kültüründen son hayatta kalan bir avuç yaşlı yaşar. Arka planda görünen ise bir maden alanındaki makinelerin flamingolar, vikunyalar ve lamalarla iç içe geçmiş alanda gezinip durmasıdır. “Surire” gözlem ve görsel bir dil yoluyla doğal güzellik, insan oğlunun saçmalığı ve kültürel çöküşün bir arada var olduğu bu benzersiz yeri resmediyor.
Kalyanee Mam, 2012, Cambodia / Kamboçya, 83
Künye
Editing: Chris Brown
Photography: Kalyanee Mam
Music: David Mendez
Sound: David Mendez
Sinopsis
Akademi ödüllü belgesel “Inside Job”un görüntü yönetmeni Kalyanee Mam, bu ilk uzun metraj belgesinde doğup büyüdüğü yerlere geri dönerek hızlı kalkınmanın ortasında sıkışıp kalmış Kamboçyalı üç ailelenin mücadelesini irdeliyor. Bir zamanlar bol olan ormanlar, nehirler ve tropik ormanlar, arazilerin haksız biçimde ele geçirilmesi, ormanların tahribi ve balıkların tüketilmesinin kurbanı olunca hayatta kalmak için büyük oranda toprağa bağlı olan kırsal toplumlar durumdan olumsuz etkilenir. Bunun sonucu olarak artan borçları yüzünden artık evlerini geçindiremeyen aileler, evlerini bırakıp büyük şirketlerde iş aramak zorunda kalır.
Mam iki yıl boyunca bu ailelerle yaşar ve onlardan biri olur. Mam’ın karakterlerle olan derin ve yürekten bağı, aile bireyleri ona aileleri için fedakarlıkta bulunma ihtiyaçlarıyla çatışan umutlarını ve hayallerini anlatırken duygusal açıdan çiğ hikaye anlatıcılığının içinde parlar. Kısıtlamalar ve kaynak yetersizliği yüzünden daha iyi bir hayatın peşinden gidemeyen bu aileler, geleceklerine ilişkin bir belirsizlik içinde ve salt şimdinin dayattığı yüklerle uğraşır durumda bırakılmıştır.
Anna Roussillon, 2014, France / Fransa, 111
Künye
Editing: Saskia Berthod, Chantal Piquet
Photography: Anna Roussillon
Sound: Térence Meunier, Jean-Charles Bastion
Sinopsis
Mısır halkı Tahrir Meydanı’nda ayaklanmışken, güneydeki köylüler devrimi televizyonda izler. Film, Luksor’un yakınlarındaki Nil vadisinden bir köylü olan Farraj’ın gözünden Mübarek’in devrilmesinden Mursi’nin düşüşüne dek olan biten olayları takip eder. Umutlar ve hayal kırıklıkları arasında gidip gelen bir çiftçinin gündelik hayatında da değişim kapıya yavaş yavaş dayanır.
Sebastian Mez, 2013, Germany / Almanya, 84
Künye
Editing: Katharina Fiedler
Photography: Sebastian Mez
Music: Levitate
Sound: Sebastian Mez
Sinopsis
Rusya’daki güney Ural bölgesinde geçen film, dünya üzerinde radyoaktif maddelerce en çok kirletilmiş bir yerde yaşayan insanların hikâyesini anlatıyor. Halkın büyük kısmının bilmemesine rağmen, söz konusu bu bölge Mayak nükleer santralinde yaşanan farklı kazalar sonucu defalarca radyasyona maruz kaldı. Bu santral Sovyetler Birliği’ndeki nükleer silahlara fisil madde üretmek için kurulan ilk santral olup hâlâ işlerliğini korumaktadır. Yönetmen, araştırmacı bir filmden ziyade algılanamayan ve görülemeyen bir tehlikeyi sinema diline tercüme etmeye ve bu durumla başa çıkmak zorunda olan insanların ve doğanın gücünü yansıtmaya çalışmaktadır.
Fredrik Gertten, 2015, Sweden / İsveç, 88
Künye
Editing: Benjamin Binderup
Photography: Janice D’Avila, Kiki Allgeier
Music: Florencia Di Concilio
Sound: Alexander Thörnqvist
Sinopsis
“Bisikletler Arabalara Karşı” hepimizin aslında hakkında konuşmamız gerektiğini bildiği bir küresel krizi tasvir ediyor. İklim fazlasıyla değişti, dünyanın kaynakları tükendi ve arabalar şehirleri istila etti, Gittikçe büyüyen, kirli ve gürültülü bir trafik karmaşası şehirlerdeki hayatı ele geçirmiş durumda. Bisiklet değişim için harika bir araç; ama otomobillerden para kazanan güçlü çıkar sahipleri işlerini korumak için lobicilik faaliyetlerine ve reklamlara her yıl milyarlarca dolar yatırım yapıyor. Filmde daha iyi şehirler için mücade veren, trafikte ölenlerin sayısı artsa da bisiklet kullanmaktan vazgeçmeyen aktivist ve düşünürlerle tanışıyoruz.
Kana Tomoko, 2014, Japan / Japonya, 69’
Künye
Editing: Kana Tomoko
Photography: Minami Yukio, Mukaiyama Masatoshi
Music: Suwabe Akira
Sound: Mori Eiji
Sinopsis
Fukuşima nükleer santralinde yaşanan erime gözler önüne serilirken bir belgesel yönetmeni, Fukişima Daiichi nükleer santralinin bundan kırk sene önce, tam doğum gününde enerji üretmeye başladığını öğrenir. Kader ve suçluluk gibi garip duygular hisseden yönetmen, hükümetin anaakım medyada yer almayan şeylerin çekimine ilişkin uyarısına kulak asmayarak radyasyonlu kırmızı bölgeye girmeye karar verir. Çekim sırasında hasta olur ve 40 yaşında ilk hamileliğini yaşadığını fark eder. Tedaviyle geçen uzun yıllardan sonra gelen bu haber, onu sevince boğarken bir yandan da yıkıma uğratır. En sonunda anne olmanın gerektirdiği ve henüz doğmamış çocuğunu sürekli radyasyon tehlikesinden korumayı da gerektiren zorlu bir karar verir. Kamerayı kendi üzerine çevirmektir bu karar. Kamera, yönetmenin yaşadığı panik, öfke, üzüntü ve umut duygularını yakalar. Bizim kamera merceğinden gördüğümüz ise kontrol edilemez nükleer erime kabusunda çetin kararlar vermeye zorlanmış bir anne, bir bireydir.
Jesper Wachtmeister, 2013, Sweden / İsveç, 52
Künye
Editing: Oscar Willey
Photography: Kenneth Svedlund
Sinopsis
“Evinizi cebinizde taşımak ya da içinde yaşayacak kıyafetlerinizin olması kulağınıza nasıl geliyor? “Ev” çoğumuz için istikrar, yapı ve süreklilik demek. Nüfusun ve teknolojik kazanımların gittikçe arttığı bir çağda, günümüzün mobil toplumu taşınabilir evler, yeni ortamlar ve durumlarda bulunan evler gibi bir taleple, daha doğrusu bir hayalle, çıkageldi.
“Mikrotopya”, mimarlar, sanatçılar ve sıradan problem çözücülerin taşınabilirlik, esneklik gibi hayallerine yanıtlar bulmak ve “parmaklık”tan kurtulmak için sınırları nasıl zorladıklarını irdeliyor. Modern göçebeler dediklerimiz evsiz insanlar, stresli insanlar, mahremiyete ya da inzivaya ihtiyaç duyan insanlar. Evlerin ardındaki kişisel nedenleri duyuyor ve gerçekte nasıl işlediklerini görüyoruz. Kaldırımda, bina çatılarında, endüstriyel manzaralarda ve doğada, bu meskenlerin, yaratıcılarının hayallerini nasıl karşıladığını görüp hissedeceğiz. “Mikrotopya” çok şaşırtıcı bir biçimde ele alınan ve çözülen günümüz ivedi fikirleriyle ilgileniyor.
“
Turgay Kural, 2014, Türkiye / Turkey
Künye
Editing: İshak Ayvaz
Photography: Evren Gündoğdu
Sound: Beşir Islak
Sinopsis
“Cibik”, zor kış koşulları altında çalışan sazlık işçilerinin, aldıkları cüzi ücretle geçimlerini sağlama ve borçlarını bitirme mücadelelerini anlatmaktadır.
Erkal Türek, 2011, Türkiye
Künye
Editing: Gözde Gayde, Erkal Tülek
Photography: Erkal Tülek, Davut Kanmaz, Çağrı Yılmaz
Music: Ahmet Gökhan Coşkun
Sound: Erkal Tülek, Davut Kanmaz, Çağrı Yılmaz
Sinopsis
Artvin’den Muğla’ya, Kastamonu’dan Dersim’e dört bir yanda su başlarına taarruz almış yürümüş…
Saldırı da, direniş de enikonu sert, belli ki daha da sertleşecek. Müphem bir sestir HES; karşısındaki ise inadına kararlı ve apaçık ortada…
Memlekette keşfedilmemiş nice adsız canlılar var; onlarla konuşan, gezen, dinleyen ve taş atan bir belgesel olmaktı hedef.
Hasan Basri Özdemir, Musa Ak, 2015, Türkiye / Turkey
Künye
Editing: İshak Ayvaz
Photography: Akif Kaya
Music: Hacı Taşan
Sound: Alpaslan Erkoç – Emre Yüzügüldü – Mustafa Üzüm
Sinopsis
Turab, Kırşehir Kaman’da yaşayan Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte Anadolu’ya gelen abdalların hayatına tanıklık eder. Bektaş, Göçer’in deyimiyle daha anne karnında müzik ile tanışan abdalların, tüm modern öğrenme sürecine inat ve bir o kadar da ilginç olan öğrenme sürecini de gösteren bu film Anadolu’nun ortasında bir garip olarak kalmış teberlerinde yaşamlarını gözler önüne sermektedir.